Hali hazırdaki tıp literatürü beni iyileştirebilmek için yetersiz kaldığında başıma daha kötü ne gelebilir ki diyerek yenilikçi bilimsel araştırmalardaki bilgileri kendi üzerimde denemeye başladım. İlk başlarda şüpheciydim ama kullandığım her şey ilk günden işe yaradı.
Bilim olmasaydı asla bugün olduğum kadar sağlıklı bir insan olamazdım. Bugün aldığım her nefesi, kafamı yastığa koyup acısız uyuyabildiğim her geceyi, kendi vakitlerinden feda ederek gecesini gündüzüne katarak bilimsel araştırma yapan bilim insanlarına borçluyum.
Tüm bunları kendi üzerimde deneyim edebilmek gerçekten muhteşem bir şey, ama bir o kadar da üzüntü verici, çünkü araştırma yapmaya devam ettikçe literatürde eksik olan birçok konu fark ettim.
Öyle konular var ki, bunlar hakkında bazı araştırmalar yapılsa birçok hastalığı tarihin tozlu raflarına gömebiliriz.
Lakin ne yazık ki bu konular hakkında hiçbir çalışmanın yapılmamış olduğunu görüyorum.
Örneğin LLLT’yi düşünelim 1960’lı yıllarda bulduğumuz bir teknoloji tip 1 diyabet tedavisinde bile kullanılabilir. Ama bu konu hakkında son 60 yılda sadece 1 tane araştırma yapılmış.
Veya yine LLLT’den örnek verek olursak bu aleti otistik çocuklarda kullansa onların otizm semptomlarını ciddi anlamda iyileştirebiliriz ama tahmin edebileceğiniz gibi bu konuda da hiçbir araştırma yok.
Ya da Hidradenitis Suppuarativa gibi oldukça acı verici bazı hastalıklarda kullanılması için neredeyse hiçbir yenilikçi çalışma yapılmamış. Oysaki buradaki AMPK aktivatörlerinin muhtemelen hepsi bu hastalığa yardımcı olacaktır.
Yani anlayacağınız un var, yağ var, şeker var ama bir türlü helva yapamıyoruz.
Bu sorunu çözebilmek için bu sayfayı oluşturdum. Bu sayfada gerek kendimde gerek ise başka insanlarda gördüğüm ve araştırıldığı takdirde çok başarılı olabilecek bilimsel araştırma konularını listelemeyi ve eğer mümkünse bu konular hakkında araştırma yapma becerisi olan insanları bir arada toplayarak sadece gereken konular hakkında araştırmalar yapılmasını sağlamak istiyorum.
Aksi takdirde doktorların büyük çoğunluğunun yayın profilleri doksisiklin kullanımına bağlı özafagus ülseri‘nden öteye gidemiyor.
Aşağıda dünyayı daha iyi bir yer yapabilmek için araştırabileceğiniz birçok farklı tez konusunu bulabilirsiniz. İstediğinizi seçin, araştırın ve makalenizi yayınlayıp literatürü aydınlatın.
Şunu asla unutmayın, yaptığınız araştırmalar bir yerlerde sizi hiç tanımayan insanların hayatlarını kurtaracak.
Araştırma Konuları
Buradaki araştırma konularının birçoğu aslında benim merak ettiğim ama sonucunu henüz öğrenme fırsatı bulamadığım düşüncelerimden oluşuyor. Doktor olmadığım için bu konuları araştıramıyorum.
Gerçi doktor olsaydım bile tüm bu araştırmaları yapmak için vaktim olmazdı.
1-) Kan Bağışının TGF-beta üzerindeki etkisi
TGF-beta immün sistemde oldukça önemli bir yere sahip sitokindir. İyi haber şu ki insanların büyük çoğunluğu bu sitokin ile alakalı sorun yaşamazlar.
Lakin otistik çocuklar için bu durum geçerli değildir. Benim gibi otistik çocukların büyük bölümünde TGF-beta seviyeleri daha düşüktür.
Bu durum otistiklerin immün sistemlerinin çok daha farklı bir şekilde çalışmasına sebebiyet veriyor olabilir. Kendimde dahil olmak üzere birçok otistik insan hem Th1 yolunu hemde Th2 yolunu normal bir insandan çok daha şiddetli kullanır.
Eğer bu çocuklarda TGF-beta eksikliğini tedavi edebilirsek onların immün sistemlerini de dengeye oturtabiliriz. (Bir ihtimal)
Bu noktada kan bağışı ile TGF-beta seviyelerinin arttığını gösteren bir çalışma var ama bu çalışma farelerde yapılmış, deneyin insanlar üzerindeki etkilerini görmek oldukça ilginç olurdu.
NOT: Mümkünse çalışmayı hem otistik hemde normal insanlar üzerinde yapın. İki grup arasında farklılıklar olabilir.
2-) Gözden Kaçan Bir Hastalık “Gastroptosis”
Bundan birkaç yıl önce endoskopimi yapan doktor bana midemin sarkma yaptığını ve birazcık eğimli durduğunu ama yapılacak hiçbir şey olmadığını ve benim bu şekilde yaşamam gerektiğini söylemişti. Midem ile alakalı çok ciddi bir sorun yaşamadığım için durumu bende pek önemsememiştim. Ama bugün sahip olduğum bilgi birikim bu mide şeklinin tahmin ettiğimizden çok daha büyük bir problem olduğunu düşündürüyor.
Gastroptosis midenin alt bölümünün sarkma yaparak normalden daha aşağıda konumlandığı nadir bir mide şekil bozukluğudur. Bundan 100 yıl önce doktorlar bu durum için cerrahi tedavi kullanıyorlardı ama günümüzde bu durumu teşhis bile etmiyorlar.
Sınırlı sayıda literatür araştırması gösteriyor ki bu mide şekline sahip olan insanların mide boşalmaları ciddi anlamda gecikmiş durumda, ayrıca hastalar genellikle oldukça zayıf oluyorlar. Eski araştırmalar cerrahi tedavi sonrasında hastaların kilo aldıklarını gösteriyor.
Burada benim düşüncelerim ve merak ettiğim konu şu ;
Gastroptosis hastalarının mide boşalmaları geciktiği için daha düşük Ghrelin ve Adiponektin salgıladıklarını düşünüyorum. Bundan dolayı bu hastaların daha az yemek yediklerini ve kilo verdiklerini varsayıyorum. Örneğin bu araştırmada 17 yaşındaki bir gastroptosis hastası genç kız 13 VKİ’ye kadar düşmüş.
Tabii olay sadece kilo ile alakalı da değil, çünkü ghrelin ve adiponektin immün sistemde de oldukça önemli bir yere sahip hormonlar. Örneğin Ghrelin immün tolerans oluşturmak için gerekli bir hormon ve oldukça güçlü anti-inflamatuar etkiler gösteriyor. IL-10, TGF-beta gibi kendi vücudumuza tolerans oluşturmak için gerekli bağışıklık hücreleri üretebilmek için Ghrelin’e ihtiyacımız var.
Ve eğer düşük Ghrelin’e sahipsek (muhtemelen zayıfızdır) bu bağışıklık hücrelerini üretemediğimiz için kendi dokularımıza saldırma olasılığımız daha yüksek olacaktır. Benim ve aynı zamanda yukarıda araştırmada bahsettiğim kızın Otoimmün Tiroid hastası olması gibi.
Bununla birlikte bu hastaların daha düşük adiponektin seviyelerinden dolayı bozulmuş bir insülin duyarlılığına ve bundan ötürü daha yüksek bir mTOR aktivitesine sahip olacaklarını düşünüyorum.
Ayrıca muhtemelen normal insanlardan daha yüksek nabız değerlerine de sahip olabilirler. Ghrelin kalp debisini artırabilen bir hormon ve Ghrelin seviyeleri yükseldikçe nabız oranları azalıyor gibi gözüküyor.
Kendi nabzımın dinlenme anında dakika/103bpm olduğunu belirtmek istiyorum.
3-) Otoimmün Hastalıklarda LLLT’nin Etkisi
LLLT harika bir cihaz ve bana kalırsa bütün otoimmün hastalıklarda kullanılmalı. Ama tıp literatürü 1960’lı yıllarda bulduğumuz bu olağanüstü cihazı ne yazık ki yeteri kadar kullanmamış.
Bu boşluğu siz kapatmak isterseniz hastalarınız üzerinde bu aleti deneyin çalışmalar yapabilirsiniz.
LLLT’nin ne olduğu ve nasıl çalıştığı hakkında bilgi edinin => https://selfsaglik.com/lllt-nedir/
4-) Otizm’i İyileştirebilmek ?
Yok artık dediğinizi duyar gibiyim. Ama sakın bu sözü söylemeyin bence imkansız diye bir şey yok. Yaşadığım hastalıklarda kat ettiğim mesafeye bakınca bunu kolaylıkla söyleyebiliyorum.
Bu da yetmezmiş gibi ben otistik bir bireyim. Bu yüzden denediğim binlerce takviyeyi kendi üzerimde test ederken hangilerinin otizm semptomlarımı azalttığını da deneyimleyebiliyorum.
Bununla birlikte otizm’i kısmen mitokondriyal disfonksiyon + inflamasyon’un (yada nöroinflamasyon) sonucu olarak tanımlayabiliriz. Eğer biz bu çocukların/insanların mitokondrilerini iyileştirebilir ve de inflamasyon seviyelerini azaltabilirsek, teorik olarak otizm semptomlarını da azalmış oluruz. (En azından bende işe yarıyor)
Bu yüzden yukarıda bahsettiğim LLLT bu konuda muhteşem bir tedavi yöntemi, hatta bu konu hakkında iki adet araştırma da yapılmış ve LLLT’nin otizm için çığır açıcı bir yenilik olabileceğinden bahsedilmiş.
Ama ben bunun yeterli olduğunu sanmıyorum.
Buna ek olarak bu hastaların AMPK aktivasyonlarını artırmak çok iyi bir tercih olabilir. Aynı zamanda eksiklik duydukları birçok hormon, sitokin ve vitamini onlara vermek de muhtemelen yardımcı olacaktır. (Bana yardımcı oluyor)
- Örneğin otistik çocuklarda TGF-beta eksiktir.
- Otistik çocuklarda daha yüksek insülin direnci vardır.
- Otistik çocukların daha aktif mTOR aktiviteleri vardır.
- Otistik çocukların daha yüksek Homosistein seviyeleri vardır.
- Otistik çocuklarda daha düşük taurin seviyeleri vardır.
- Otistik çocukların antioksidan seviyeleri daha düşüktür.
- Otistik çocuklarda glutatyon seviyeleri %20-40 daha düşüktür [ 25 , 26 , 27 , 1 ].
vs. tüm bunları test edip düzeltirseniz otizm semptomlarını da büyük ölçüde iyileştirebilirsiniz. Üstelik yukarıda söylediğim testlerin ve cihazların tamamına çok düşük bir fiyata ulaşabilirsiniz.
5-) Otistiklere Oksitosin Vermek ?
Dürüst olmak gerekirse tüm konular arasında en merak ettiğim araştırma bu.
Çünkü bende bir otistiğim ve kadınlara karşı ilgi duymuyorum. Yani bunu cinsel olarak ilgi duymamak olarak değil de onlarla konuşmak, vakit geçirmek, sevgili yapmak veya ortak aktivite yapmaya karşı ilgi duymamak olarak düşünün.
Hatta bu benim için o kadar ciddi bir problem ki üniversitemin 2. senesinde bir kız ile 1 yıl boyunca aynı otobüse binmişim. Lakin ben bunu dönem sonunda başka bir çocuğun bana söylemesi üzerine öğrendim.
Tabii bu durum sadece kızlara karşı değil, aynı zamanda hemcinsimle de vakit geçirmekten hoşlanmıyorum. Beni akşam bir yere davet etseler teşekkür eder ve ben gelmeyim derim. Yanlız olmayı, tek başıma vakit geçirmeyi seviyorum.
Ama içten içe normal bir insan olmayı da arzulamıyor değilim.
İşte bu yaşadığım sorunların büyük bir bölümü benim gibi otistik insanlarda oksitosin adı verilen bir hormonun ya çok az olması, ya da hiç olmamasından kaynaklanıyor. Bazı durumlarda işlevsiz de olabiliyor.
Ve bu bilgi bana şunu düşündürüyor ?
“Acaba benim gibi otistik birine oksitosin verirsek ne olur ?”
Sizce normal bir insana dönüşebilir miyim ?
6-) Kan Bağışının Çeşitli Tahliller Üzerindeki Etkisi
Son dönemlerde bazı ilginç araştırmalara rastlıyorum. Bu araştırmalarda kan vermenin vücuttaki bazı çeşitli değerleri iyileştirebildiğini gösteriyor.
Bununla birlikte hacamat gibi geleneksel tedavilerde bile vücutta birçok olumlu değişiklik meydana geldiğini biliyoruz. Ama bu tedavilerin etki mekanizmasını henüz net bir şekilde açıklayamıyoruz.
Neyse, konuya dönecek olursam.
Bir insandan yarım litre kan aldığımızda o insanın tahlil sonuçlarının nasıl değişeceğini merak ediyorum. Böyle bir işlem muhtemelen adiponektin seviyelerini yükseltecek, insülin direncini azaltacak, kötü kolesterolu düşürecek, demir seviyelerini düşürecek vs.
Yani kısaca benim gibi insanlarda kan bağışının bir tedavi seçeneği olarak kullanılabileceğini düşünüyorum.
7-) AMPK Aktivatörleri
Ben düşük AMPK yüksek mTOR seviyeleri ile doğmuşum. Bu yüzden teraziyi dengeye getirebilmek için sürekli AMPK aktivatörleri kullanmak zorunda kalıyorum ve bunlar oldukça işe yarıyorlar.
Doğada AMPK’yı aktive edebilecek birçok bileşik var ve hepimizin evinde bunlar var. (Tarçın, zencefil, zerdeçal, zeytinyağı, balık yağı, çörek otu vs)
Bununla birlikte bunu ilaç olarak kullanmak istiyorsanız da oldukça uygun fiyatlı seçenekler var. (metformin gibi)
Peki tüm bunları neden söylüyorum.
Birçok hastalık aslında düşük AMPK ile alakalı ve AMPK aktivatörleri kullanmak birçok hastalıkta işe yarayabilir.
Örneğin Hidradenitis Suppurativa, oldukça berbat bir hastalıktır. Tedavisinde onbinlerce TL değerinde immün baskılayıcı ilaçlar kullanılmakta ve çoğu zaman işe de yaramamakta, lakin bir AMPK aktivatörü kullsansak bu hastalığı iyileştirmek için hem daha başarılı sonuçlar alırız, hemde hasta maliyetlerini milyonlarca TL düşürmüş oluruz.
AMPK hakkındaki yazımı okuyun =>
Bonus: Daha Fazla Tahlil Yapın ve Bu Bilgileri Kaydedin
Ne kadar fazla araştırma yaparsam yapayım her zaman için hasta olan insanların bazı değerlerinin normal insanlardan farklı olduğunu görüyorum. Sorun şu ki bunu birçok doktor görmüyor.
Hasta olduğum zamanlarda onlarca farklı branşa gittim, yüzlerce farklı doktor gördüm ama tek bir tanesi benim insülin tahlilime bakıp benim diyabet hastası olduğumu anlayamadı.
Hatta en son seferinde defalarca kez gittiğim dahiliye doktoruma 120 çıkan açlık şekerimi göstererek şeker konusunda bir sorunum olduğunu hep böyle çıktığını söylediğimde hanımefendinin bana verdiği cevap sadece “anlıyorum” oldu.
Başka bir dermatoloji doktoruna insülin direncini sorduğumda ise bana verdiği cevap “senin yaşında insülin direnci olmaz zaten” oldu.
Mide şeklimi görüntüleyebilmek için birçok doktora gittim, istediğim şey sadece basit bir baryumlu grafiydi. 5 dakikalık işlem, ama gittiğim onca doktorun bir tanesinden bile bunu alamadım. Onun yerine bana söyledikleri şey şuydu, “oğlum, bütün insanların midesinin şekli farklıdır. Takma kafana ye, iç keyfine bak”.
Burada şunu anlamanızı istiyorum. Eğer beni iyileştirebilmek istiyorsanız, öncelikle bendeki sorunu görmeniz lazım. Önce insülin tahlilimi görmeli sonrasında neden bu kadar yüksek seviyelere sahip olduğumu sorgulamalı ve en sonda bunu iyileştirmelisiniz.
Bu bütün tahliller için geçerli. Homosistein tahlilime bakmadan yüksek homosistein seviyelerine sahip olduğumu göremezsiniz, tgf-beta tahlilime bakmadan tgf-beta eksikliğim olduğumu anlayamazsınız, düzenleyici t hücrelerimi ölçmeden neden bağışıklık sistemimin kendi dokularıma saldırdığını bulamaz, oksitosin tahlilime bakmadan neden insan ilişkilerinden kaçtığımı ve bu kadar içe kapanık bir insan olduğumu anlayamazsınız.
Her zaman için eğer bir insan hastaysa, onun tahlillerinin sağlıklı bir insanın tahlillerinden farklı olacağını unutmayın. Yapmanız gereken tek şey o farklılığı önce aramak, sonra bulmak, en son ise düzeltmek.
Lütfen size gelen ve hastalıkları olan bir insanın tahlillerini görmeden yorum yapmayın. Yaptığınız yorumlarda muhtemelen %99 oranında haklı olacaksınız ama %1 ihtimalle bile yanılıyor olsanız bu mesleki hayatınız boyunca onbinlerce insana yardım edemeyeceğiniz ve o insanların benim gibi acı çekmesine sebebiyet vereceğiniz anlamına geliyor.
Çok uzatmış olabilirim ama bu konuda o kadar ekstrem örnekler yaşadım ki kendi gözlerim ile görmeyip kendi kulaklarım ile duymasam yukarıda yazdıklarıma hayatta inanmazdım.